TürkBilgi

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

    ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ

    Admin
    Admin
    TurkBilgi Kurucu

    TurkBilgi Kurucu


              <b>İleti Sayısı</b> İleti Sayısı : 110
    <b>Nerden</b> Nerden : Nereye ? xPe
    <b>Yaş</b> Yaş : 27
    <b>Kayıt tarihi</b> Kayıt tarihi : 05/09/10
    <b>Aldığı Rep</b> Aldığı Rep : 1
    <b>Bilgi Derecesi</b> Bilgi Derecesi : 5251

    Üye Aktiflik Bilgileri.
    Başarı Puani:
    ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Imgleft5000/5000ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Emptybarbleue  (5000/5000)
    Seviye:
    ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Imgleft5000/5000ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Emptybarbleue  (5000/5000)
    Güçlülük:
    ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Imgleft5000/5000ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Emptybarbleue  (5000/5000)

    ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Empty ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ

    Mesaj tarafından Admin Paz 19 Eyl. - 13:38:38



    • ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ
    • ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ Inkata_5059f4
    • Mustafa Kemal Atatürk'ün yetişme süreci, O'nun dar anlamda 'kişilik
    • özellikleri', geniş anlamda ' liderlik özellikleri'nin ortaya
    • konulabilmesi bakımından önemlidir. Bilindiği gibi, bir liderin
    • kişiliğinin oluşmasında, yetişmesinde şüphesiz, içinde yaşadığı 'çevre'
    • etkin rol oynamaktadır. Liderin çevresi ise, ailesi, okuduğu okullar,
    • meslek ortamı, yaptığı görevler ve insanlık idealleri ve
    • birikimlerinden oluşur. Bu yazımda, Mustafa Kemal Atatürk'ün aile
    • çevresi ve 'eğitim-öğrenim' ortamının yetişmesine, kişiliğine yaptığı
    • etki ve katkı, Harp Akademisi sonu itibarıyla değerlendirilecektir. O, bir insandı...
    • O,
    • 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Mahallesi Islahhane
    • Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o
    • sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde
    • Hanım'dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız
    • Ahmet Efendi, anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-zade)
    • Feyzullah Efendi'dir. Mustafa Kemal'in hem baba, hem de anne
    • tarafından soyu 'Evlad-ı Fatihan', yani Rumeli'nin fethinden sonra
    • buraların Türkleştirilmesi için Anadolu'dan göçürülerek, iskan edilen
    • 'Yörük' veya 'Türkmenler'dendir. Baba soyu, Anadolu'dan gelerek
    • Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık Köyüne
    • yerleştiler. Aile sonradan 1830'larda Selanik'e göç etmiştir. Ali Rıza
    • Efendi 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin
    • kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı 'kızıl' lakabı ve yerleştikleri
    • nahiyenin adı olan 'Kocacık''ın da gösterdiği üzere, Mustafa Kemal'in
    • baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önemli roller
    • oynayan 'Kızıl-Oğuz Türkmenleri' nden gelmektedir. Anne soyu da
    • Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'dan Rumeli'ye göçürülüp, iskan
    • edilmiş olan yörüklerdendir. Bu sebeple aileye 'Konyarlar' da
    • denilmektedir. Tamamen Türk olan Vodina Sancağı'na bağlı Sarıgöl
    • Nahiyesi'ne yerleşen aile, sonradan Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya
    • geçmiştir. 1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde
    • Hanımla 1870 veya 1871'de evlendi. Altı çocukları oldu: Fatma
    • (1871/1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal
    • Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye
    • (1889-1901).
    • Kardeşlerinden Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer
    • sekiz yaşlarında, o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın kuşpalazı
    • (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında ölmüşlerdir. En küçükleri
    • Naciye on iki yaşında gözlerini hayata kapadı. Aile çevresi
    • içinde şüphesizdir ki, Mustafa'yı etkileyen insanların başında babası
    • ve annesi gelmektedir. Ali Rıza Efendi, bir öğretmen çocuğudur ve
    • yıllarca Gümrük, Evkaf memurluklarında bulunmuştur. Bir ara askerlik
    • mesleği ile ilgilenmiş, Gönüllü askerlere talim yaptırmıştır.
    • Selanik'te kurulan 'Gönüllüler Taburu'nun da kurucuları arasında
    • bulunmuştur. Memuriyeti bırakarak, kereste ticaretine başlayan Ali Rıza
    • Efendi, bu işi sırasında haraç isteyen çetelerle de çatışmayı göze
    • alabilecek yapıda bir insandı. Oğlu Mustafa'ya 'adam olmak için okumak,
    • öğrenmek şarttır. Başka çare yoktur' diyen Ali Rıza Efendi, geniş
    • görüşlü, modern düşünceli, yeniliklere açık aydın bir insandı.
    • Mustafa'yı Mahalle Mektebi'nden alarak, çağdaş bir eğitim kurumu olan
    • Şemsi Efendi Okulu'na vermesi de, onun yenilikçi, parlak kişiliğini
    • göstermektedir. Zübeyde Hanım ise, Ali Rıza Efendi'ye göre daha
    • muhafazakâr bir insandı. Fakat, aydın, bilge bir Türk anasıydı.
    • Çocukları çok sever ve onların üzerine titrerdi. Zübeyde Hanım,
    • doğuştan akıllı bir kadındır. Oğlu Mustafa, annesinin üzerindeki
    • etkisini, fedakarlığını her zaman saygıyla anacaktır. Zübeyde Hanım,
    • güçlü bir beden yapısına sahip olduğu kadar, güçlü bir iradeye de
    • sahipti. Yeterince eğitim görmemiş, ama okumayı yazmayı öğrenmişti.
    • 'Bilge' kişiliklerinden dolayı annesine 'Molla Hanım', kendisine de
    • 'Molla Zübeyde' denilirdi. O, bir insandı...
    • 1887'de
    • Mustafa, ilk okula gidecektir. Babasının istememesine rağmen, Zübeyde
    • Hanım'ın ısrarları üzerine önce Mahalle Mektebi'ne törenle giren
    • Mustafa, kısa bir süre sonra, Selanik'in şöhretli öğretmenlerinden ve
    • eğitimcilerinden Şemsi Efendi'nin yeni metodlarla alfabe öğretimi
    • yaptığı özel okula yazdırılmış ve esas öğrenimine burada başlamıştır.
    • Mustafa okuyup yazmayı burada öğrenmiş, babasının ölümüne kadar, bu
    • okulun sınıflarını düzenli olarak takip etmiştir. Bu dönemde
    • Mustafa'yı olumlu yönde etkileyen ve onun Atatürk haline gelmesinde çok
    • büyük katkıları olan öğretmenlerinin başında şüphesizdir ki, Şemsi
    • Efendi gelmektedir. Şemsi Efendi, eğitim tarihimizde yeni pedagojik
    • yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri bir üst düzey
    • olan Rüştiyedeki öğrencilerden daha bilgili yetişiyorlardı. Atatürk'ün
    • dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin
    • duygularının gelişmesinde Şemsi Efendi'nin öğretim ve uygulamalarının
    • önemli bir payı vardır. Babası Ali Rıza Efendi, yakalandığı
    • 'barsak veremi' hastalığından kurtulamayarak 28 Kasım 1893 tarihinde
    • vefat edince, Mustafa için çiftlik günleri başlayacaktır. Zübeyde
    • Hanım'ın çocuklarını alarak kardeşinin Langaza'daki çiftliğine gidişi,
    • Mustafa'nın öğrenim hayatına kısa bir ara vermiştir. Mustafa
    • Kemal'in kişiliğinin şekillenmesinde rol oynayan dönemlerden biri de
    • onun dayısının çiftliğinde geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süredir.
    • Çiftlikte geçen bazı olayları bir pedagog gözüyle değerlendiren Prof.
    • Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk'teki 'yaratıcılık, ağaç ve hayvan
    • sevgisi'nin çocukken yaşadığı bu 'yaratıcı çevre'nin eseri olduğu
    • kanaatindedir. Çiftlik hayatından sonra Selanik'e gelen ve kısa
    • bir süre Mülkiye Rüştiyesi'ne devam eden Mustafa, esasen çocukluğundan
    • beri askerliğe büyük bir ilgi duyuyor ve asker olmak istiyordu. Nihayet
    • asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri
    • Rüştiyesi'nin sınavlarına girerek başarılı olu. Mustafa, Nisan 1894'te
    • Selanik Askeri Rüştiyesi'nin ikinci sınıfından öğrenimine başladı.
    • Mustafa'nın
    • bu okulu, düzenli ve disiplinli bir okuldu. Mustafa, çok kısa sürede
    • öğretmenlerin ve komutanlarının dikkatlerini çeken seçkin bir öğrenci
    • olarak kendisini çevresine tanıttı. Mustafa, Rüştiye'de Matematik
    • dersine merak sardı. Bu derste sınıfın 'müzakerecileri' arasına girdi.
    • Çok sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey,
    • öğrencisinin yeteneklerini sezip, ona 'Kemal' adını vermiştir. Böylece
    • onun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit
    • etmiş, ona, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir
    • teşvik nedeni sağlamıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün bir lider
    • olarak 'akılcı' ve 'hesap-kitap adamı' olmasında doğrudan rol oynayan
    • bir faktör olarak Matematik sevgisi kabul edilecek olursa, Yüzbaşı
    • Mustafa Bey'in üzerindeki yönlendirici etkisi daha da önem kazanır. Selanik
    • Askeri Rüştiyesi'nde Mustafa Kemal'e özel ilgi gösteren
    • öğretmenlerinden birisi de, Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin
    • Bey'dir. Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlerin verdiği bir
    • çayda Nakiyüddin Bey'le karşılaşmış ve onun hakkında şunları
    • söylemiştir: '...Bununla beraber hatırlamak gerekir ki, gerçek ve
    • fedakar öğretmenler, eğitimciler eksik değildi. Onların bize verdikleri
    • feyiz elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir yüce kişiye
    • rastladım. O, benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana
    • henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti.
    • Demek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra okuldaki
    • eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır...' Selanik
    • Askeri Rüştiyesi'nde 1908'e kadar yirmi yıl Fransızca öğretmenliği
    • yapan Nakiyüddin Bey, genç M. Kemal'e bir taraftan geleceğe ilişkin
    • fikirler verirken bir taraftan da, 'sen bu Fransızcanın peşini bırakma'
    • öğüdünde bulunmuştur. Sonradan Mustafa Kemal'in Şam'da kurduğu Vatan ve
    • Hürriyet Cemiyeti'nin Selanik Şubesinin kuruluşunda, 31 Mart
    • hadisesinin bastırılmasında öğrencisi M. Kemal ile birlikte çalışan
    • Nakiyüddin Bey, Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün isteği ile milletvekili
    • adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekili de seçilmiştir. Hayatının
    • sonuna kadar yanından ayrılmayacak olan Nuri (Conker), Salih (Bozok) ve
    • Fuat (Bulca) ile arkadaşlıklarının da geliştiği Selanik Askeri
    • Rüştiyesi'nde genç Mustafa Kemal, sadece okul çalışmalarıyla da
    • yetinmemiştir. Onun bilgisini genişletmek, kültür seviyesini yükseltmek
    • için o günün şartları içinde, çevresinde çıkan yayımları takip ettiği,
    • yarışmalara katıldığı da görülmektedir. Mustafa Kemal, 1895 yılı
    • sonunda, Askeri Rüştiyeyi, 43 aldığı biri hariç, diğer bütün derslerden
    • geçme tam notu olan 45 alarak dördüncü bitirdi. O, bir insandı...
    • Mustafa
    • Kemal,1896 yılının 13 Mart günü Manastır Askeri İdadisi'nde lise
    • eğitimine başlar. İdadi'de yatılı ve daha üstün dereceli bir okulun
    • hayat ve öğretim şartlarına kısa sürede intibak eden genç M. Kemal
    • için, artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan 'aile yuvası dışındaki
    • hayat' başlıyordu. Bundan sonra ev yaşantısı sadece izin ve tatillerde
    • kısa süreli olabilecektir. Askerlik mesleğinin meşakkatli ve zorlu
    • özelliklerinden de kaynaklanan bu durum, biraz da onun 'bağımsız
    • yaşama' karakterine uygun düşecektir. Manastır'da sınıf
    • arkadaşları sadece Selanik Rüştiyesi'ndekiler değildir. Manastır
    • bölgesine bağlı olan, Üsküp, İpek, İşkodra, Yanya ve Manastır Askeri
    • Rüştiyelerinden gelen gençler de vardır. Bu ortam içinde çeşitli
    • karakter, mizaç ve seviyede genç insanlarla tanışmak, anlaşmak ve
    • onlara kendini kabulettirmek hususunda M. Kemal'in üstün vasıflarının
    • burada da büyük bir rol oynadığı şüphesizdir. Manastır İdadisi'nde Mustafa Kemal, Matematikten yine çok başarılı, Fransızca' dan ise biraz zayıftır. Burada
    • Mustafa Kemal'i en çok etkileyen arkadaşlarından biri olan Ömer Naci,
    • ona edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır. Sonradan İttihat ve
    • Terakki'nin hatibi olacak olan ve genç yaşta Birinci Dünya Harbi
    • sırasında hayatını kaybeden Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovularak,
    • Manastır İdadisi'ne yollanmıştı. M. Kemal hatıralarında şunları
    • anlatıyor: 'O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer
    • Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman
    • şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiç
    • birini beğenmedi. Bir arkadaşın, kitaplarımdan hiç birini beğenmemesi
    • gücüme gitti. Şiir ve edebiyat olduğuna o zaman muttali oldum. Ona
    • çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye
    • yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti. -Bu tarz iştigal
    • seni askerlikten uzaklaştırır' dedi. Ne var ki, güzel yazmak hevesi ben
    • de baki kaldı.' Bu ikazı yapan Kitabet öğretmeni Alay Emini Mehmet Asım
    • Efendi'dir. Aynı olayı M. Kemal, daha sonraları Ali Fuat Paşa'ya şöyle
    • anlatır: 'Eğer Kitabet hocamız imdadıma yetişmeseydi, ben de şair olup
    • çıkacaktım. Çünkü hevesim vardı. Asım Efendi bir gün beni çağırdı. -Bak
    • oğlum Mustafa dedi, şiiri filan bırak. Bu iş senin iyi asker olmana
    • mani olur. Diğer hocalarınla da konuştum. Onlar da benim gibi
    • düşünüyorlar. Sen Naci'ye bakma, o hayalperest bir çocuk. İleride belki
    • iyi bir şair ve hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde katiyen
    • yükselemez'. Hocamın ne kadar haklı olduğunu hadiseler ispat etti. Çok
    • arzu ettiği halde Naci, erkanı harp (kurmay) zabiti olamadı.' Bu
    • ikaz ve yönlendirmenin Atatürk'ün hayatını ve kaderini doğrudan
    • etkilediğine şüphe yoktur. Fakat, Ömer Naci'nin de Mustafa Kemal'in
    • fikri altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir
    • rol oynadığı da kesindir. Nitekim, genç Mustafa Kemal'in dönemin 'vatan
    • ve hürriyet' şairi Namık Kemal ile 'Türkçü' şairi Mehmet Emin
    • Yurdakul'un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci'nin etkili olduğu
    • bilinmektedir. İdadi'de, Namık Kemal'i tanımak, duymak, onun gizlice
    • elden ele dolaşan vatan şiirlerini bulmak, okumak işini Hatip Ömer Naci
    • sağlamıştır. Atatürk, sonradan 14 Eylül 1931'de yaptığı bir konuşmada
    • Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir: '...Şair Mehmet
    • Emin Yurdakul'un ilk kez Manastır Askeri İdadisi'nde öğrenciyken
    • okuduğum -Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur' dizeleriyle başlayan
    • manzumesinde bana milli benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı
    • bulmuştum...'
    • Tarih öğretmenleri Mehmet Tevfik (Bilge)
    • Bey'in de etkileriyle, gençler Fransız İhtilali'nin temel ilkelerinden
    • biri olan 'hürriyet' kavramı ile de burada tanışacaklardır. Topçu
    • Kolağası Mehmet Tevfik Bey, o dönemin dar Osmanlı tarihçiliği
    • görüşünden uzak, Türk tarihini bütün genişliği ve eskiliği ile kavramış
    • ve öğrencilerine dersini sevdirerek, esaslı tarih bilinci ve kültürü
    • veren bir öğretmendi. Ali Fuat Cebesoy'un, 'değerli ve milliyetçi bir
    • Türk subayıydı. Türk tarihini iyi biliyor ve öğrencilerine tarih
    • zevkini veriyordu. Atatürk, Türk tarihini bütün genişliği ve derinliği
    • ile kavramış bulunan hocasından daima saygı ile söz etmiştir. Bir gün
    • bana: -Tevfik Bey'e minnet borcum vardır. Bana yeni bir ufuk açtı'
    • demiştir' şeklinde tanıttığı Kol Ağası Mehmet Tevfik Bey (1865-1945)'in
    • Atatürk'ün derin tarih bilgisi ve bilincinin oluşmasında baş mimar
    • olduğu kesindir. Atatürk, bu değerli öğretmenine beslediği şükran ve
    • minnete, onu milletvekili adayı göstererek ve Beşinci Dönem Diyarbakır
    • Milletvekili olarak Meclise girmesini sağlayarak karşılık vermiştir. Manastır
    • İdadisi'nin ikinci sınıfına geçen Mustafa Kemal, 1897 yılında Mart'ın
    • ilk günlerine kadar devam edecek izinden faydalanarak Fransızca'sını
    • kuvvetlendirmeyi düşünür ve 1888'de kurulmuş olan Tophane semtindeki
    • 'College des Freres de Salle' (Frerler Okulu)'in özel kurlarına kaydını
    • yaptırarak dersleri düzenli olarak takip eder. Birinci sınıfta
    • kendisini ikaz eden Fransızca öğretmeninin 'acı ihtarlarına' yeniden
    • muhatap olmak istemez. Kendi hatıralarında, 'İki, üç ay gizlice Frerler
    • Mektebi'nin hususi sınıfına devam ettim. Böylece Mektep derslerine
    • nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim' demektedir. Bu özel
    • derslerde Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez
    • (1849-1941)'dir. Bunun anlattığına göre, Mustafa Kemal gayet ciddi,
    • zeki ve çalışkan, elinde daima kitap bulunan bir gençti ve subay
    • olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu.
    • Mustafa Kemal, gerçekten İdadi'den başlayarak gençlik yıllarında
    • Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. O, 'bir kurmay subay mutlaka
    • yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır' diyordu. O, bir insandı... Mustafa
    • Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni ikinci olarak bitirip, Pangaltı'daki
    • Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine devam etmek için İstanbul'a,
    • Payitahta gelir. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının
    • geçtiği Makedonya'dan ilk defa ayrılır. Birikimi ile yeni bir hayata
    • atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp
    • Okulu'na girişi 13 Mart 1899, Apolet Numarası 1283'tür. 'Harbiyeli
    • Mustafa Kemal', buradaki 'Künye Defteri' ne 'Selanik'te Koca Kasım Paşa
    • Mahallesi Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu
    • uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96' olarak
    • kaydedilecektir.
    • Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı
    • sırada, okul komutanı 24 yıl (1884-1908) bu kutsal yuvaya komutanlık
    • yapmış olan Mustafa Zeki Paşa, öğretim başkanı, o zamanki ismi ile
    • 'ders nazırı', daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı
    • yapacak olan Esat Paşa'dır. Mustafa Kemal, Harp Okulu 1 nci
    • sınıfında 635 mevcutlu Piyade sınıfında bütün derslerden 484 not almış
    • ve 9 uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir. Mustafa kemal 2 nci sınıfta işse 420 arkadaşı arasında toplam 522 not alarak ve 11 nci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. Mustafa
    • Kemal, 3 ncü sınıfta, 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının
    • toplamı üzerinden Harp Okulu'nu 8 nci olarak bitirmiştir. Mustafa
    • Kemal'in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden
    • gelenlerdi. Bunlar arasında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır.
    • Çocukluk arkadaşı, Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri
    • (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri
    • (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmaik Hakkı (Pars), Kazım
    • (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar), onu takip eden
    • arkadaşlarıydı. Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da
    • kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi. Mustafa
    • Kemal'in bu arkadaşları arasında daha çok Ahmet Tevfik ile samimi
    • olduğu görülmektedir. Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndaki
    • öğretmenleri arasında, onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata
    • hazırlayan çok değerli öğretmenleri olduğunu görüyoruz. Bunlar
    • arasında, sonradan İstanbul Üniversitesi'nde Profesör olan, Türk Tarih
    • Kurumu kurucu üyesi ve Milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım
    • (Yazıksız) Bey, Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı
    • Fazıl Bey, sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz)
    • Beyve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu. Ali Fuat CEBESOY'un, öğretmenleri hakkında anlattıklarına göre Mustafa kemal, en çok Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi.
    • Harbiyeli
    • Mustafa Kemal'in, bu dönemde hem Fransızca'sını geliştirdiği, hem de
    • memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı
    • görülmektedir. O Harbiye'de Namık Kemal ve Mehmet Emin Yurdakul gibi
    • dönemin meşhur şairleri yanı sıra Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret'i de
    • okuyordu. Zamanın felsefe ve fikri akımları ile meşgul oluyordu. Anlaşılmaktadır
    • ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal'in hem 'vatan,
    • millet, Türklük' fikirlerinin olgunlaşmasında, hem de Batıya dönük
    • 'çağdaşlaşma' düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur.
    • Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri
    • yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o
    • dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da
    • göstermektedir. O, yine bu dönemde özellikle ilk sınıfta İstanbul'un
    • sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir. Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndan 'neşet' tarihi olan 10 Şubat 1902 tarihi, Harp Akademisi'ne girdiği tarihtir. 1848
    • yılında Harp Okulu içinde 'Harbiye Sınıfları' adı ile kurulan Harp
    • Akademisi, Esat Paşa'nın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı'na atanması
    • (1899) ndan sonra, yani Mustafa Kemal'in Harp Okulunda öğrenime
    • başladığı sırada yeni bazı düzenlemeler yapılmıştır. 1902 yılından
    • itibaren Erkan-ı Harbiye Sınıflarından 'Çok İyi' derecede başarı
    • sağlayanlara '', ve 'derecede bitirenlere 'Mümtaz' ünvanı verilmeye
    • başlanmıştır. Bu usul, 1909 yılına kadar devam etmiştir. Mümtazlar
    • arasında '' ihtiyacını karşılamak üzere sonradan 'kurmaylıkları
    • onananlar da çoktur. Mustafa Kemal Akademi'ye başladığı yıl
    • sınıf mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve değişik
    • sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişidir.
    • Atatürk'ün Harp Akademisi'ndeki notları ve ders başarısı şu şekildedir: Sınıf
    • mevcudu kırk iki kişi olan Akademi birinci sınıfta, toplam 580 olan
    • ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 not almıştır ve başarı
    • sırası 8'dir. Mustafa Kemal'in, Akademi ikinci sınıfında kırk
    • kişilik sınıf mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6.
    • sıradadır. Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 21 Ekim 1904 Cuma günü eden Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905 Çarşamba günü Akademiden mezun olmuştur.
    • 57
    • nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir. Bunların 13'ü 'Kurmay',
    • 27'si de 'Mümtaz' olmuşlardır. Mevcut bilgi ve belgelere göre Mustafa
    • Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5 nci olmuştur. Mustafa
    • Kemal Atatürk'ün Akademi'deki öğretmenleri arasında kendisini derinden
    • etkileyen öğretmenler vardı. Bu öğretmenler şunlardır: Topçu Feriki
    • (Tümgeneral), Ahmet Muhtar, Kurmay Binbaşı Refık Bey, Kurmay Yarbay
    • Nuri Bey, Pertev Paşa (Demirhan), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey, Kurmay
    • Albay Zeki Bey, Kurmay Yarbay Fevzi Bey. Sınıf arkadaşı Ali Fuat
    • CEBESOY'un anlatımına göre, Mustafa Kemal bu öğretmenlerinden en çok
    • Tabiye derslerine giren Kurmay Yarbay Nuri Beysayıyor ve takdir
    • ediyordu. Nuri Bey gerçekten geniş kültürlü, çağına göre aydın
    • düşünceli, stratejide üstat sayılan bir kurmay subaydı. Aradaki
    • uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine karşı içten ve ağabeyce
    • davranıyordu. Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının
    • çeşitli sorularını da cevaplamaktan zevk duyuyordu. Nuri Bey, 'bir
    • kurmay subay, askerlik dışında kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır.
    • Yarın hepiniz birer kumandan olacak, sorumluluk yükleneceksiniz.'
    • diyordu. Nuri Bey bir derste öğrencilerine 'Gerilla' hakkında bilgiler
    • vermişti. Mustafa kemal 1911'de Trablusgarp'tan arkadaşı Ali Fuat
    • CEBESOY'a yazdığı bir mektupta, 'Kurmay Yarbay Nuri Bey'in gerilla
    • metotlarını başarıyla uyguladığını yazıyordu.' Gerek kendisinin,
    • gerekse arkadaşlarının anılarından öğrendiğimize göre Mustafa Kemal
    • Akademi'de kültürel çalışmalara çok önem veriyordu. Gazete çıkarmak işi
    • burada Harbiye'den daha düzenli bir şekilde yürütülüyor, kürsüden
    • 'konferans' niteliğinde konuşmalar yapıyor ve bunların metinlerini
    • arkadaşlarına dağıtıyordu. Mustafa Kemal, Harp Akademisi'ne yeni
    • başladığı sıralarda, 26 Haziran 1902 Perşembe günü Ali Fuat CEBESOY'un
    • babası İsmail Fazıl Paşa'nın Kuzguncuk'taki köşkünde misafir ediliyor.
    • O gece orada kalıyor, ertesi 27 Haziran Cuma günü köşke gelen Osman
    • Nizami Paşa ile tanıştırılıyor. Osman Nizami Fransızca ve Almanca'yı
    • (edebiyatı dahil) anadili gibi bilmekte, İngilizce'yi de yanlışsız
    • konuşabilmektedir. O gün tanışıp görüşüyorlar. Osman Nizami Paşa, II.
    • Abdülhamit'in baskı rejimini yumuşatacağına dair hiçbir belirti
    • olmadığına işaret ettikten sonra şöyle diyor: 'İstibdat idaresi, bir
    • gün elbette yıkılacaktır. Fakat onun yerine Batılı manada bir idare
    • gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna
    • inanmıyorum.'
    • Mustafa Kemal kuşkuludur. Nizami Paşa
    • Abdülhamit'in adamlarından biri olabilir mi? Kendisinin ağzını arayan
    • bir hafiye midir? M. Kemal, bu olasılıklara karşın gene de
    • düşüncelerini cesaretle söylemeye kararlıdır. Diyor ki: 'Paşa
    • Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün
    • uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır. Fakat
    • bir inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye
    • kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu kabul etmek lazım getir. Yeni
    • nesiller içerisinde her hususta itimada layık insanlar çıkacaktır.'
    • Osman Nizami Paşa susuyor, olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap vermiyor.
    • Aynı günün akşamı ayrılmak üzere veda eden Mustafa Kemal'e şunları
    • söylüyor: ' Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız
    • Erkân-ı Harp zabiti olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin
    • zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir
    • olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende, memleketin
    • başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna
    • kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.' Evet,
    • Osman Nizami Paşa yanılmamıştır. Çünkü Mustafa Kemal, gençlik
    • çağlarından beri geleceğin Atatürk'ünden belirtiler ve ışıklar
    • vermiştir. Çünkü O, hep 'yarınların adamı' olmayı hedeflemiş ve daima
    • öyle yaşamıştır. Mustafa Kemal ve Harbiye'den arkadaşı
    • Kırşehirli Lütfü Müfit Özdeş tayin oldukları ilk görev yerleri olan
    • Şam'daki Beşinci Ordu'ya 1905 yılını ilk aylarında katılırlar. Burada
    • iki stajyer kurmay yüzbaşıyı bir çok zorluklar beklemektedir. Görevli
    • oldukları 29 ve 30 uncu alaylar Havran civarındaki bir isyanı bastırmak
    • için Şam'dan hareket ederler. Fakat, esas yapılan iş, bazı personelin
    • bu vesileyle soygun ve talan yapacak olmalarıdır. Bu iki genç kurmay
    • subayı aralarına almak istemezler. Buna rağmen iki arkadaş bu harekata
    • iştirak ederler. Kendi kurdukları düzenin bozulacağından korkan soygun
    • ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir miktar altını
    • da Lütfü Müfit'e vermek isterler. Müfit, bu altınları almaz ve işi
    • Mustafa Kemal'e haber verir. Ne yapması gerektiğini sorar. Mustafa
    • Kemal Müfit'e, 'bugünün adamı olmak istiyorsan bu altınları al, eğer
    • yarının adamı olmak istiyorsan bu altınları iade et, makbuzunu al ve
    • sakla' der. İşte, tarihin altın sayfalarında kalan insanlar,
    • 'yarının adamı' olmayı tercih edebilenler ve bu irade gücünü ortaya
    • koyabilenlerdir. [b]O, bir insandı...
    • O, yarının adamı olmayı göze alabilen büyük bir insandı...
    • O, Mustafa Kemal'di...
    • O,
    • arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a okula ilk geldiği gün, 'Sınıflarımız biraz
    • karanlıktır, fakat, beyinlerimiz ve yüreklerimiz aydınlıktır.' diyen
    • Harbiyeli Mustafa Kemal'di...
    • O, yok olmak noktasına
    • getirilmiş bir milleti yeniden var eden, akıl ve bilim temelinde,
    • çağdaş uygarlık yolunda ona yeni ufuklar açan dahi bir asker, devlet ve
    • düşünce adamı idi...
    • O, bir Atatürk idi...
    • Takdir
    • edersiniz ki, Atatürk ve Onun önderliğinde kurduğumuz Millî (Üniter),
    • Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma
    • bilinci ancak, Atatürk'ü doğru anlamak ve doğru anlatmak ile
    • oluşturulabilir, kökleştirilebilir. Büyük Önder'in aramızdan
    • ayrılışının yıldönümünde aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, O'nu
    • ve düşüncelerini daha iyi ve daha doğru anlama ve anlatma azminde
    • olduğumuzu belirtir, saygılarımı sunarım. Dr. Ali GÜLER - Dr. Suat AKGÜL (10 KASIM 2001)

      Forum Saati Salı 7 Mayıs - 5:34:49