Admin- TurkBilgi Kurucu
- İleti Sayısı : 110
Nerden : Nereye ? xPe
Yaş : 28
Kayıt tarihi : 05/09/10
Aldığı Rep : 1
Bilgi Derecesi : 5251
Üye Aktiflik Bilgileri.
Başarı Puani:
(5000/5000)
Seviye:
(5000/5000)
Güçlülük:
(5000/5000)
tarafından Admin Paz 19 Eyl. - 13:38:38
- ATATÜRK'ÜN KİŞİLİĞİ
- Mustafa Kemal Atatürk'ün yetişme süreci, O'nun dar anlamda 'kişilik
- özellikleri', geniş anlamda ' liderlik özellikleri'nin ortaya
- konulabilmesi bakımından önemlidir. Bilindiği gibi, bir liderin
- kişiliğinin oluşmasında, yetişmesinde şüphesiz, içinde yaşadığı 'çevre'
- etkin rol oynamaktadır. Liderin çevresi ise, ailesi, okuduğu okullar,
- meslek ortamı, yaptığı görevler ve insanlık idealleri ve
- birikimlerinden oluşur. Bu yazımda, Mustafa Kemal Atatürk'ün aile
- çevresi ve 'eğitim-öğrenim' ortamının yetişmesine, kişiliğine yaptığı
- etki ve katkı, Harp Akademisi sonu itibarıyla değerlendirilecektir. O, bir insandı...
- O,
- 1881 (Rumi 1296) yılında Selanik'te Koca Kasım Mahallesi Islahhane
- Caddesi'nde bugün müze olan üç katlı bir evde dünyaya geldi. Babası o
- sırada kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, Annesi Zübeyde
- Hanım'dır. Baba tarafından dedesi, ilkokul öğretmeni olan Kızıl Hafız
- Ahmet Efendi, anne tarafından dedesi ise, Sofu-zade (Sofi-zade)
- Feyzullah Efendi'dir. Mustafa Kemal'in hem baba, hem de anne
- tarafından soyu 'Evlad-ı Fatihan', yani Rumeli'nin fethinden sonra
- buraların Türkleştirilmesi için Anadolu'dan göçürülerek, iskan edilen
- 'Yörük' veya 'Türkmenler'dendir. Baba soyu, Anadolu'dan gelerek
- Manastır Vilayeti'nin Debre-i Bala Sancağı'na bağlı Kocacık Köyüne
- yerleştiler. Aile sonradan 1830'larda Selanik'e göç etmiştir. Ali Rıza
- Efendi 1839'da Selanik'te dünyaya gelmiştir. Dedesi Ahmet ve dedesinin
- kardeşi Hafız Mehmet'in taşıdığı 'kızıl' lakabı ve yerleştikleri
- nahiyenin adı olan 'Kocacık''ın da gösterdiği üzere, Mustafa Kemal'in
- baba tarafından soyu Anadolu'nun da Türkleşmesinde önemli roller
- oynayan 'Kızıl-Oğuz Türkmenleri' nden gelmektedir. Anne soyu da
- Fatih Sultan Mehmet döneminde Anadolu'dan Rumeli'ye göçürülüp, iskan
- edilmiş olan yörüklerdendir. Bu sebeple aileye 'Konyarlar' da
- denilmektedir. Tamamen Türk olan Vodina Sancağı'na bağlı Sarıgöl
- Nahiyesi'ne yerleşen aile, sonradan Selanik yakınlarındaki Lankaza'ya
- geçmiştir. 1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde
- Hanımla 1870 veya 1871'de evlendi. Altı çocukları oldu: Fatma
- (1871/1872-1875), Ahmet (1874-1883), Ömer (1875-1883), Mustafa (Kemal
- Atatürk) (1881-1938), Makbule (Boysan, Atadan) (1885-1956) ve Naciye
- (1889-1901).
- Kardeşlerinden Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer
- sekiz yaşlarında, o senelerde Rumeli'yi kasıp kavuran salgın kuşpalazı
- (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında ölmüşlerdir. En küçükleri
- Naciye on iki yaşında gözlerini hayata kapadı. Aile çevresi
- içinde şüphesizdir ki, Mustafa'yı etkileyen insanların başında babası
- ve annesi gelmektedir. Ali Rıza Efendi, bir öğretmen çocuğudur ve
- yıllarca Gümrük, Evkaf memurluklarında bulunmuştur. Bir ara askerlik
- mesleği ile ilgilenmiş, Gönüllü askerlere talim yaptırmıştır.
- Selanik'te kurulan 'Gönüllüler Taburu'nun da kurucuları arasında
- bulunmuştur. Memuriyeti bırakarak, kereste ticaretine başlayan Ali Rıza
- Efendi, bu işi sırasında haraç isteyen çetelerle de çatışmayı göze
- alabilecek yapıda bir insandı. Oğlu Mustafa'ya 'adam olmak için okumak,
- öğrenmek şarttır. Başka çare yoktur' diyen Ali Rıza Efendi, geniş
- görüşlü, modern düşünceli, yeniliklere açık aydın bir insandı.
- Mustafa'yı Mahalle Mektebi'nden alarak, çağdaş bir eğitim kurumu olan
- Şemsi Efendi Okulu'na vermesi de, onun yenilikçi, parlak kişiliğini
- göstermektedir. Zübeyde Hanım ise, Ali Rıza Efendi'ye göre daha
- muhafazakâr bir insandı. Fakat, aydın, bilge bir Türk anasıydı.
- Çocukları çok sever ve onların üzerine titrerdi. Zübeyde Hanım,
- doğuştan akıllı bir kadındır. Oğlu Mustafa, annesinin üzerindeki
- etkisini, fedakarlığını her zaman saygıyla anacaktır. Zübeyde Hanım,
- güçlü bir beden yapısına sahip olduğu kadar, güçlü bir iradeye de
- sahipti. Yeterince eğitim görmemiş, ama okumayı yazmayı öğrenmişti.
- 'Bilge' kişiliklerinden dolayı annesine 'Molla Hanım', kendisine de
- 'Molla Zübeyde' denilirdi. O, bir insandı...
- 1887'de
- Mustafa, ilk okula gidecektir. Babasının istememesine rağmen, Zübeyde
- Hanım'ın ısrarları üzerine önce Mahalle Mektebi'ne törenle giren
- Mustafa, kısa bir süre sonra, Selanik'in şöhretli öğretmenlerinden ve
- eğitimcilerinden Şemsi Efendi'nin yeni metodlarla alfabe öğretimi
- yaptığı özel okula yazdırılmış ve esas öğrenimine burada başlamıştır.
- Mustafa okuyup yazmayı burada öğrenmiş, babasının ölümüne kadar, bu
- okulun sınıflarını düzenli olarak takip etmiştir. Bu dönemde
- Mustafa'yı olumlu yönde etkileyen ve onun Atatürk haline gelmesinde çok
- büyük katkıları olan öğretmenlerinin başında şüphesizdir ki, Şemsi
- Efendi gelmektedir. Şemsi Efendi, eğitim tarihimizde yeni pedagojik
- yöntem ve uygulamaları ilk deneyenlerdendir. Öğrencileri bir üst düzey
- olan Rüştiyedeki öğrencilerden daha bilgili yetişiyorlardı. Atatürk'ün
- dinde bağnazlığa karşı görüşlerinde, yenilikçi fikirlerinde, disiplin
- duygularının gelişmesinde Şemsi Efendi'nin öğretim ve uygulamalarının
- önemli bir payı vardır. Babası Ali Rıza Efendi, yakalandığı
- 'barsak veremi' hastalığından kurtulamayarak 28 Kasım 1893 tarihinde
- vefat edince, Mustafa için çiftlik günleri başlayacaktır. Zübeyde
- Hanım'ın çocuklarını alarak kardeşinin Langaza'daki çiftliğine gidişi,
- Mustafa'nın öğrenim hayatına kısa bir ara vermiştir. Mustafa
- Kemal'in kişiliğinin şekillenmesinde rol oynayan dönemlerden biri de
- onun dayısının çiftliğinde geçirdiği yaklaşık dört buçuk aylık süredir.
- Çiftlikte geçen bazı olayları bir pedagog gözüyle değerlendiren Prof.
- Dr. İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Atatürk'teki 'yaratıcılık, ağaç ve hayvan
- sevgisi'nin çocukken yaşadığı bu 'yaratıcı çevre'nin eseri olduğu
- kanaatindedir. Çiftlik hayatından sonra Selanik'e gelen ve kısa
- bir süre Mülkiye Rüştiyesi'ne devam eden Mustafa, esasen çocukluğundan
- beri askerliğe büyük bir ilgi duyuyor ve asker olmak istiyordu. Nihayet
- asker olmasını istemeyen annesine haber vermeden Selanik Askeri
- Rüştiyesi'nin sınavlarına girerek başarılı olu. Mustafa, Nisan 1894'te
- Selanik Askeri Rüştiyesi'nin ikinci sınıfından öğrenimine başladı.
- Mustafa'nın
- bu okulu, düzenli ve disiplinli bir okuldu. Mustafa, çok kısa sürede
- öğretmenlerin ve komutanlarının dikkatlerini çeken seçkin bir öğrenci
- olarak kendisini çevresine tanıttı. Mustafa, Rüştiye'de Matematik
- dersine merak sardı. Bu derste sınıfın 'müzakerecileri' arasına girdi.
- Çok sevdiği bu dersin öğretmeni Yüzbaşı Üsküplü Mustafa Sabri Bey,
- öğrencisinin yeteneklerini sezip, ona 'Kemal' adını vermiştir. Böylece
- onun kendisinden ve arkadaşlarından farklı ve üstün durumunu tespit
- etmiş, ona, daha iyiye, daha güzele doğru gitmek için sürekli bir
- teşvik nedeni sağlamıştır. Ayrıca Mustafa Kemal Atatürk'ün bir lider
- olarak 'akılcı' ve 'hesap-kitap adamı' olmasında doğrudan rol oynayan
- bir faktör olarak Matematik sevgisi kabul edilecek olursa, Yüzbaşı
- Mustafa Bey'in üzerindeki yönlendirici etkisi daha da önem kazanır. Selanik
- Askeri Rüştiyesi'nde Mustafa Kemal'e özel ilgi gösteren
- öğretmenlerinden birisi de, Fransızca öğretmeni Yüzbaşı Nakiyüddin
- Bey'dir. Atatürk, 22 Eylül 1924'te Samsun'da öğretmenlerin verdiği bir
- çayda Nakiyüddin Bey'le karşılaşmış ve onun hakkında şunları
- söylemiştir: '...Bununla beraber hatırlamak gerekir ki, gerçek ve
- fedakar öğretmenler, eğitimciler eksik değildi. Onların bize verdikleri
- feyiz elbette esersiz kalmamıştır. Şimdi burada bir yüce kişiye
- rastladım. O, benim Rüştiye birinci sınıfında öğretmenim idi. Bana
- henüz ilk bilgileri öğretirken gelecek için ilk fikirleri de vermişti.
- Demek istiyorum ki, ilk ilham ana baba kucağından sonra okuldaki
- eğitimcinin dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır...' Selanik
- Askeri Rüştiyesi'nde 1908'e kadar yirmi yıl Fransızca öğretmenliği
- yapan Nakiyüddin Bey, genç M. Kemal'e bir taraftan geleceğe ilişkin
- fikirler verirken bir taraftan da, 'sen bu Fransızcanın peşini bırakma'
- öğüdünde bulunmuştur. Sonradan Mustafa Kemal'in Şam'da kurduğu Vatan ve
- Hürriyet Cemiyeti'nin Selanik Şubesinin kuruluşunda, 31 Mart
- hadisesinin bastırılmasında öğrencisi M. Kemal ile birlikte çalışan
- Nakiyüddin Bey, Cumhuriyet döneminde Atatürk'ün isteği ile milletvekili
- adayı gösterilmiş ve üç dönem milletvekili de seçilmiştir. Hayatının
- sonuna kadar yanından ayrılmayacak olan Nuri (Conker), Salih (Bozok) ve
- Fuat (Bulca) ile arkadaşlıklarının da geliştiği Selanik Askeri
- Rüştiyesi'nde genç Mustafa Kemal, sadece okul çalışmalarıyla da
- yetinmemiştir. Onun bilgisini genişletmek, kültür seviyesini yükseltmek
- için o günün şartları içinde, çevresinde çıkan yayımları takip ettiği,
- yarışmalara katıldığı da görülmektedir. Mustafa Kemal, 1895 yılı
- sonunda, Askeri Rüştiyeyi, 43 aldığı biri hariç, diğer bütün derslerden
- geçme tam notu olan 45 alarak dördüncü bitirdi. O, bir insandı...
- Mustafa
- Kemal,1896 yılının 13 Mart günü Manastır Askeri İdadisi'nde lise
- eğitimine başlar. İdadi'de yatılı ve daha üstün dereceli bir okulun
- hayat ve öğretim şartlarına kısa sürede intibak eden genç M. Kemal
- için, artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan 'aile yuvası dışındaki
- hayat' başlıyordu. Bundan sonra ev yaşantısı sadece izin ve tatillerde
- kısa süreli olabilecektir. Askerlik mesleğinin meşakkatli ve zorlu
- özelliklerinden de kaynaklanan bu durum, biraz da onun 'bağımsız
- yaşama' karakterine uygun düşecektir. Manastır'da sınıf
- arkadaşları sadece Selanik Rüştiyesi'ndekiler değildir. Manastır
- bölgesine bağlı olan, Üsküp, İpek, İşkodra, Yanya ve Manastır Askeri
- Rüştiyelerinden gelen gençler de vardır. Bu ortam içinde çeşitli
- karakter, mizaç ve seviyede genç insanlarla tanışmak, anlaşmak ve
- onlara kendini kabulettirmek hususunda M. Kemal'in üstün vasıflarının
- burada da büyük bir rol oynadığı şüphesizdir. Manastır İdadisi'nde Mustafa Kemal, Matematikten yine çok başarılı, Fransızca' dan ise biraz zayıftır. Burada
- Mustafa Kemal'i en çok etkileyen arkadaşlarından biri olan Ömer Naci,
- ona edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır. Sonradan İttihat ve
- Terakki'nin hatibi olacak olan ve genç yaşta Birinci Dünya Harbi
- sırasında hayatını kaybeden Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovularak,
- Manastır İdadisi'ne yollanmıştı. M. Kemal hatıralarında şunları
- anlatıyor: 'O zamana kadar edebiyatla çok temasım yoktu. Merhum Ömer
- Naci, Bursa İdadisi'nden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman
- şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim. Hiç
- birini beğenmedi. Bir arkadaşın, kitaplarımdan hiç birini beğenmemesi
- gücüme gitti. Şiir ve edebiyat olduğuna o zaman muttali oldum. Ona
- çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat kitabet hocası diye
- yeni gelen bir zat beni şiirle iştigalden men etti. -Bu tarz iştigal
- seni askerlikten uzaklaştırır' dedi. Ne var ki, güzel yazmak hevesi ben
- de baki kaldı.' Bu ikazı yapan Kitabet öğretmeni Alay Emini Mehmet Asım
- Efendi'dir. Aynı olayı M. Kemal, daha sonraları Ali Fuat Paşa'ya şöyle
- anlatır: 'Eğer Kitabet hocamız imdadıma yetişmeseydi, ben de şair olup
- çıkacaktım. Çünkü hevesim vardı. Asım Efendi bir gün beni çağırdı. -Bak
- oğlum Mustafa dedi, şiiri filan bırak. Bu iş senin iyi asker olmana
- mani olur. Diğer hocalarınla da konuştum. Onlar da benim gibi
- düşünüyorlar. Sen Naci'ye bakma, o hayalperest bir çocuk. İleride belki
- iyi bir şair ve hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde katiyen
- yükselemez'. Hocamın ne kadar haklı olduğunu hadiseler ispat etti. Çok
- arzu ettiği halde Naci, erkanı harp (kurmay) zabiti olamadı.' Bu
- ikaz ve yönlendirmenin Atatürk'ün hayatını ve kaderini doğrudan
- etkilediğine şüphe yoktur. Fakat, Ömer Naci'nin de Mustafa Kemal'in
- fikri altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir
- rol oynadığı da kesindir. Nitekim, genç Mustafa Kemal'in dönemin 'vatan
- ve hürriyet' şairi Namık Kemal ile 'Türkçü' şairi Mehmet Emin
- Yurdakul'un şiirleri ile tanışmasında Ömer Naci'nin etkili olduğu
- bilinmektedir. İdadi'de, Namık Kemal'i tanımak, duymak, onun gizlice
- elden ele dolaşan vatan şiirlerini bulmak, okumak işini Hatip Ömer Naci
- sağlamıştır. Atatürk, sonradan 14 Eylül 1931'de yaptığı bir konuşmada
- Mehmet Emin Yurdakul ile ilgili şunları söylemiştir: '...Şair Mehmet
- Emin Yurdakul'un ilk kez Manastır Askeri İdadisi'nde öğrenciyken
- okuduğum -Ben bir Türküm, dinim, cinsim uludur' dizeleriyle başlayan
- manzumesinde bana milli benliğimin gururunu tattıran ilk anlatımı
- bulmuştum...'
- Tarih öğretmenleri Mehmet Tevfik (Bilge)
- Bey'in de etkileriyle, gençler Fransız İhtilali'nin temel ilkelerinden
- biri olan 'hürriyet' kavramı ile de burada tanışacaklardır. Topçu
- Kolağası Mehmet Tevfik Bey, o dönemin dar Osmanlı tarihçiliği
- görüşünden uzak, Türk tarihini bütün genişliği ve eskiliği ile kavramış
- ve öğrencilerine dersini sevdirerek, esaslı tarih bilinci ve kültürü
- veren bir öğretmendi. Ali Fuat Cebesoy'un, 'değerli ve milliyetçi bir
- Türk subayıydı. Türk tarihini iyi biliyor ve öğrencilerine tarih
- zevkini veriyordu. Atatürk, Türk tarihini bütün genişliği ve derinliği
- ile kavramış bulunan hocasından daima saygı ile söz etmiştir. Bir gün
- bana: -Tevfik Bey'e minnet borcum vardır. Bana yeni bir ufuk açtı'
- demiştir' şeklinde tanıttığı Kol Ağası Mehmet Tevfik Bey (1865-1945)'in
- Atatürk'ün derin tarih bilgisi ve bilincinin oluşmasında baş mimar
- olduğu kesindir. Atatürk, bu değerli öğretmenine beslediği şükran ve
- minnete, onu milletvekili adayı göstererek ve Beşinci Dönem Diyarbakır
- Milletvekili olarak Meclise girmesini sağlayarak karşılık vermiştir. Manastır
- İdadisi'nin ikinci sınıfına geçen Mustafa Kemal, 1897 yılında Mart'ın
- ilk günlerine kadar devam edecek izinden faydalanarak Fransızca'sını
- kuvvetlendirmeyi düşünür ve 1888'de kurulmuş olan Tophane semtindeki
- 'College des Freres de Salle' (Frerler Okulu)'in özel kurlarına kaydını
- yaptırarak dersleri düzenli olarak takip eder. Birinci sınıfta
- kendisini ikaz eden Fransızca öğretmeninin 'acı ihtarlarına' yeniden
- muhatap olmak istemez. Kendi hatıralarında, 'İki, üç ay gizlice Frerler
- Mektebi'nin hususi sınıfına devam ettim. Böylece Mektep derslerine
- nispetle fazla derecede Fransızca öğrendim' demektedir. Bu özel
- derslerde Mustafa Kemal'in öğretmenlerinden biri Frere Rodriquez
- (1849-1941)'dir. Bunun anlattığına göre, Mustafa Kemal gayet ciddi,
- zeki ve çalışkan, elinde daima kitap bulunan bir gençti ve subay
- olduktan sonra da zaman zaman kendisinden ders almaya geliyordu.
- Mustafa Kemal, gerçekten İdadi'den başlayarak gençlik yıllarında
- Fransızca öğrenmeye büyük önem vermiştir. O, 'bir kurmay subay mutlaka
- yabancı dil bilmelidir, bunun aksini düşünmek büyük hatadır' diyordu. O, bir insandı... Mustafa
- Kemal, Manastır Askeri İdadisi'ni ikinci olarak bitirip, Pangaltı'daki
- Harbiye Mektebi'nde yüksek öğrenimine devam etmek için İstanbul'a,
- Payitahta gelir. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının
- geçtiği Makedonya'dan ilk defa ayrılır. Birikimi ile yeni bir hayata
- atılacağı, kişiliği ve düşüncelerinin daha da olgunlaşacağı Harp
- Okulu'na girişi 13 Mart 1899, Apolet Numarası 1283'tür. 'Harbiyeli
- Mustafa Kemal', buradaki 'Künye Defteri' ne 'Selanik'te Koca Kasım Paşa
- Mahallesi Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza Efendi'nin mahdumu
- uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi Selanik 96' olarak
- kaydedilecektir.
- Mustafa Kemal Harbiye'de öğretime başladığı
- sırada, okul komutanı 24 yıl (1884-1908) bu kutsal yuvaya komutanlık
- yapmış olan Mustafa Zeki Paşa, öğretim başkanı, o zamanki ismi ile
- 'ders nazırı', daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı
- yapacak olan Esat Paşa'dır. Mustafa Kemal, Harp Okulu 1 nci
- sınıfında 635 mevcutlu Piyade sınıfında bütün derslerden 484 not almış
- ve 9 uncu olarak ikinci sınıfa geçmiştir. Mustafa kemal 2 nci sınıfta işse 420 arkadaşı arasında toplam 522 not alarak ve 11 nci olarak üçüncü sınıfa geçmiştir. Mustafa
- Kemal, 3 ncü sınıfta, 459 arkadaşı arasında üç yıllık notlarının
- toplamı üzerinden Harp Okulu'nu 8 nci olarak bitirmiştir. Mustafa
- Kemal'in Harbiye'deki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisi'nden
- gelenlerdi. Bunlar arasında, Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır.
- Çocukluk arkadaşı, Rüştiye ve İdadi'de de birlikte okuduğu Mustafa Nuri
- (Conker), Lütfi Müfit (Özdeş), Ali Fuat (Cebesoy), Arif (Ayıcı), Hayri
- (Tırnovacık), Kazım (Karabekir), Ömer Naci, İsmaik Hakkı (Pars), Kazım
- (İnanç), Kazım (Özalp), Ali Fethi (Okyar), onu takip eden
- arkadaşlarıydı. Bunların bazıları kendi devresi, bazıları da
- kendisinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi. Mustafa
- Kemal'in bu arkadaşları arasında daha çok Ahmet Tevfik ile samimi
- olduğu görülmektedir. Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndaki
- öğretmenleri arasında, onun kişiliğini etkileyen ve onu hayata
- hazırlayan çok değerli öğretmenleri olduğunu görüyoruz. Bunlar
- arasında, sonradan İstanbul Üniversitesi'nde Profesör olan, Türk Tarih
- Kurumu kurucu üyesi ve Milletvekili olan Fransızca öğretmeni Necip Asım
- (Yazıksız) Bey, Talim Öğretmeni Rahmi Paşa ve onun maiyetindeki Binbaşı
- Fazıl Bey, sonra Korgeneral ve milletvekili olan Yüzbaşı Naci (İldeniz)
- Beyve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu. Ali Fuat CEBESOY'un, öğretmenleri hakkında anlattıklarına göre Mustafa kemal, en çok Yüzbaşı Naci Bey'i sayar ve severdi.
- Harbiyeli
- Mustafa Kemal'in, bu dönemde hem Fransızca'sını geliştirdiği, hem de
- memleket meseleleri üzerindeki düşüncelerinin daha da olgunlaştığı
- görülmektedir. O Harbiye'de Namık Kemal ve Mehmet Emin Yurdakul gibi
- dönemin meşhur şairleri yanı sıra Abdülhak Hamit ve Tevfik Fikret'i de
- okuyordu. Zamanın felsefe ve fikri akımları ile meşgul oluyordu. Anlaşılmaktadır
- ki, Harp Okulu eğitimi ve öğrenimi dönemi, Mustafa Kemal'in hem 'vatan,
- millet, Türklük' fikirlerinin olgunlaşmasında, hem de Batıya dönük
- 'çağdaşlaşma' düşüncelerinin gelişmesinde önemli bir dönem olmuştur.
- Ayrıca bu fikirlerini arkadaşlarına da anlatması, okula bu fikirleri
- yaymak için bir gazete çıkarma girişiminde bulunması, onun daha o
- dönemde liderlik özelliklerinin gelişmeye başladığını da
- göstermektedir. O, yine bu dönemde özellikle ilk sınıfta İstanbul'un
- sosyal hayatı içinde kendisini bulmuş görünmektedir. Mustafa Kemal'in Harp Okulu'ndan 'neşet' tarihi olan 10 Şubat 1902 tarihi, Harp Akademisi'ne girdiği tarihtir. 1848
- yılında Harp Okulu içinde 'Harbiye Sınıfları' adı ile kurulan Harp
- Akademisi, Esat Paşa'nın Harp Okulu Öğretim Başkanlığı'na atanması
- (1899) ndan sonra, yani Mustafa Kemal'in Harp Okulunda öğrenime
- başladığı sırada yeni bazı düzenlemeler yapılmıştır. 1902 yılından
- itibaren Erkan-ı Harbiye Sınıflarından 'Çok İyi' derecede başarı
- sağlayanlara '', ve 'derecede bitirenlere 'Mümtaz' ünvanı verilmeye
- başlanmıştır. Bu usul, 1909 yılına kadar devam etmiştir. Mümtazlar
- arasında '' ihtiyacını karşılamak üzere sonradan 'kurmaylıkları
- onananlar da çoktur. Mustafa Kemal Akademi'ye başladığı yıl
- sınıf mevcudu, topçu ve süvari okullarından gelenler ve değişik
- sebepler dolayısıyla bir üst sınıftan kalanlar ile birlikte 43 kişidir.
- Atatürk'ün Harp Akademisi'ndeki notları ve ders başarısı şu şekildedir: Sınıf
- mevcudu kırk iki kişi olan Akademi birinci sınıfta, toplam 580 olan
- ders notlarından Mustafa Kemal, toplam 479 not almıştır ve başarı
- sırası 8'dir. Mustafa Kemal'in, Akademi ikinci sınıfında kırk
- kişilik sınıf mevcudu içinde toplam 480 puan aldığı görülmektedir ve 6.
- sıradadır. Kurmay Yüzbaşı olarak yeminini 21 Ekim 1904 Cuma günü eden Mustafa Kemal, 11 Ocak 1905 Çarşamba günü Akademiden mezun olmuştur.
- 57
- nci Dönem Akademi mezunu toplam 37 kişidir. Bunların 13'ü 'Kurmay',
- 27'si de 'Mümtaz' olmuşlardır. Mevcut bilgi ve belgelere göre Mustafa
- Kemal Kurmay olarak Akademiyi bitiren 13 kişi arasında 5 nci olmuştur. Mustafa
- Kemal Atatürk'ün Akademi'deki öğretmenleri arasında kendisini derinden
- etkileyen öğretmenler vardı. Bu öğretmenler şunlardır: Topçu Feriki
- (Tümgeneral), Ahmet Muhtar, Kurmay Binbaşı Refık Bey, Kurmay Yarbay
- Nuri Bey, Pertev Paşa (Demirhan), Kurmay Albay Hasan Rıza Bey, Kurmay
- Albay Zeki Bey, Kurmay Yarbay Fevzi Bey. Sınıf arkadaşı Ali Fuat
- CEBESOY'un anlatımına göre, Mustafa Kemal bu öğretmenlerinden en çok
- Tabiye derslerine giren Kurmay Yarbay Nuri Beysayıyor ve takdir
- ediyordu. Nuri Bey gerçekten geniş kültürlü, çağına göre aydın
- düşünceli, stratejide üstat sayılan bir kurmay subaydı. Aradaki
- uzaklığı korumakla beraber öğrencilerine karşı içten ve ağabeyce
- davranıyordu. Yalnız ders vermekle yetinmiyor, genç kurmay adaylarının
- çeşitli sorularını da cevaplamaktan zevk duyuyordu. Nuri Bey, 'bir
- kurmay subay, askerlik dışında kalan bilgilerle de donanmış olmalıdır.
- Yarın hepiniz birer kumandan olacak, sorumluluk yükleneceksiniz.'
- diyordu. Nuri Bey bir derste öğrencilerine 'Gerilla' hakkında bilgiler
- vermişti. Mustafa kemal 1911'de Trablusgarp'tan arkadaşı Ali Fuat
- CEBESOY'a yazdığı bir mektupta, 'Kurmay Yarbay Nuri Bey'in gerilla
- metotlarını başarıyla uyguladığını yazıyordu.' Gerek kendisinin,
- gerekse arkadaşlarının anılarından öğrendiğimize göre Mustafa Kemal
- Akademi'de kültürel çalışmalara çok önem veriyordu. Gazete çıkarmak işi
- burada Harbiye'den daha düzenli bir şekilde yürütülüyor, kürsüden
- 'konferans' niteliğinde konuşmalar yapıyor ve bunların metinlerini
- arkadaşlarına dağıtıyordu. Mustafa Kemal, Harp Akademisi'ne yeni
- başladığı sıralarda, 26 Haziran 1902 Perşembe günü Ali Fuat CEBESOY'un
- babası İsmail Fazıl Paşa'nın Kuzguncuk'taki köşkünde misafir ediliyor.
- O gece orada kalıyor, ertesi 27 Haziran Cuma günü köşke gelen Osman
- Nizami Paşa ile tanıştırılıyor. Osman Nizami Fransızca ve Almanca'yı
- (edebiyatı dahil) anadili gibi bilmekte, İngilizce'yi de yanlışsız
- konuşabilmektedir. O gün tanışıp görüşüyorlar. Osman Nizami Paşa, II.
- Abdülhamit'in baskı rejimini yumuşatacağına dair hiçbir belirti
- olmadığına işaret ettikten sonra şöyle diyor: 'İstibdat idaresi, bir
- gün elbette yıkılacaktır. Fakat onun yerine Batılı manada bir idare
- gelip memleketi her bakımdan acaba kalkındıracak mıdır? Ben buna
- inanmıyorum.'
- Mustafa Kemal kuşkuludur. Nizami Paşa
- Abdülhamit'in adamlarından biri olabilir mi? Kendisinin ağzını arayan
- bir hafiye midir? M. Kemal, bu olasılıklara karşın gene de
- düşüncelerini cesaretle söylemeye kararlıdır. Diyor ki: 'Paşa
- Hazretleri! Garplı manadaki idareler de zamanla gelişmişlerdir. Bugün
- uyur gibi görünen milletimizin çok kabiliyeti ve cevheri vardır. Fakat
- bir inkılap vukuunda bugün iş başında olanlar yerlerini muhafaza etmeye
- kalkarlarsa o vakit buyurduğunuzu kabul etmek lazım getir. Yeni
- nesiller içerisinde her hususta itimada layık insanlar çıkacaktır.'
- Osman Nizami Paşa susuyor, olumlu ya da olumsuz hiçbir cevap vermiyor.
- Aynı günün akşamı ayrılmak üzere veda eden Mustafa Kemal'e şunları
- söylüyor: ' Mustafa Kemal Efendi oğlum, sen, bizler gibi yalnız
- Erkân-ı Harp zabiti olarak normal bir hayata atılmayacaksın. Keskin
- zekân ve yüksek kabiliyetin memleketin geleceği üzerinde müessir
- olacaktır. Bu sözlerimi bir kompliman olarak alma. Sende, memleketin
- başına gelen büyük adamların daha gençliklerinde gösterdikleri müstesna
- kabiliyet ve zekâ emareleri görmekteyim. İnşallah yanılmamış olurum.' Evet,
- Osman Nizami Paşa yanılmamıştır. Çünkü Mustafa Kemal, gençlik
- çağlarından beri geleceğin Atatürk'ünden belirtiler ve ışıklar
- vermiştir. Çünkü O, hep 'yarınların adamı' olmayı hedeflemiş ve daima
- öyle yaşamıştır. Mustafa Kemal ve Harbiye'den arkadaşı
- Kırşehirli Lütfü Müfit Özdeş tayin oldukları ilk görev yerleri olan
- Şam'daki Beşinci Ordu'ya 1905 yılını ilk aylarında katılırlar. Burada
- iki stajyer kurmay yüzbaşıyı bir çok zorluklar beklemektedir. Görevli
- oldukları 29 ve 30 uncu alaylar Havran civarındaki bir isyanı bastırmak
- için Şam'dan hareket ederler. Fakat, esas yapılan iş, bazı personelin
- bu vesileyle soygun ve talan yapacak olmalarıdır. Bu iki genç kurmay
- subayı aralarına almak istemezler. Buna rağmen iki arkadaş bu harekata
- iştirak ederler. Kendi kurdukları düzenin bozulacağından korkan soygun
- ekipleri, kendi aralarındaki dalavereli hesaplardan bir miktar altını
- da Lütfü Müfit'e vermek isterler. Müfit, bu altınları almaz ve işi
- Mustafa Kemal'e haber verir. Ne yapması gerektiğini sorar. Mustafa
- Kemal Müfit'e, 'bugünün adamı olmak istiyorsan bu altınları al, eğer
- yarının adamı olmak istiyorsan bu altınları iade et, makbuzunu al ve
- sakla' der. İşte, tarihin altın sayfalarında kalan insanlar,
- 'yarının adamı' olmayı tercih edebilenler ve bu irade gücünü ortaya
- koyabilenlerdir. [b]O, bir insandı...
- O, yarının adamı olmayı göze alabilen büyük bir insandı...
- O, Mustafa Kemal'di...
- O,
- arkadaşı Ali Fuat CEBESOY'a okula ilk geldiği gün, 'Sınıflarımız biraz
- karanlıktır, fakat, beyinlerimiz ve yüreklerimiz aydınlıktır.' diyen
- Harbiyeli Mustafa Kemal'di...
- O, yok olmak noktasına
- getirilmiş bir milleti yeniden var eden, akıl ve bilim temelinde,
- çağdaş uygarlık yolunda ona yeni ufuklar açan dahi bir asker, devlet ve
- düşünce adamı idi...
- O, bir Atatürk idi...
- Takdir
- edersiniz ki, Atatürk ve Onun önderliğinde kurduğumuz Millî (Üniter),
- Demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti'ni yaşatma ve yarınlara taşıma
- bilinci ancak, Atatürk'ü doğru anlamak ve doğru anlatmak ile
- oluşturulabilir, kökleştirilebilir. Büyük Önder'in aramızdan
- ayrılışının yıldönümünde aziz hatırası önünde saygıyla eğilirken, O'nu
- ve düşüncelerini daha iyi ve daha doğru anlama ve anlatma azminde
- olduğumuzu belirtir, saygılarımı sunarım. Dr. Ali GÜLER - Dr. Suat AKGÜL (10 KASIM 2001)